Tövbe Almak Ne Demek?
Tövbe, Allah’ın bize bir ikramıdır. Bu ikramlar, Peygamber Efendimizin bereketi ile olmaktadır.Günümüzde Efendimizin devam eden rahmeti ve mucizesidir.
Mürşide biat etmek ( tövbe )ne demek?
Bütün biat şekillerinin özünde yatan temel ilke, kalbin teslimiyeti ve sağlam niyettir. Zahirdeki usuller işin şeklini ilgilendiren edeplerdir. Bu usuller temel rükün ve asıl gaye değildir.
Kamil mürşitler manevi yola intisap işini, sünnetteki biat şekillerinden birisiyle gerçekleştirebilir. Sünnet ve edep dairesinde Allah için yapılan her şey güzeldir.
Şah Veliyyullah’ın (rah.) (1176/1762) belirttiği gibi, Ashab-ı Kiram’ın Rasulullah Efendimiz (s.a.v) ile İslam, cihad, hicret ve takva adına yaptığı bütün biat şekilleri, daha sonraki devirlerde ve tasavvufa girişte örnek alınmıştır.
Bütün bunlar mürşitle mürit arasında yapılan manevî akit ve intisap için bir nevî örnek teşkil etmiştir. Mürşitler bu uygulamalardan birisiyle, müritlerin manevi yola girişlerini gerçekleştirmiştir.
Bütün bu uygulamalardan çıkaracağımız sonuçlar şunlardır:
Rasulullah (s.a.v) Allahu Teala’nın Rasulü ve halifesi olarak, erkek-kadın bütün insanların Peygamberi ve rehberidir.
O’na vâris olan kamil mürşitler, Rabbanî alimler de bütün beşeriyetin irşat ve ıslahı için görevlidirler. Bu büyükler, hiçbir ayırım yapmadan herkese ve her kesime ilâhi daveti, iman, ihlas, takva ve güzel ahlakı tebliğ etmekle memurdurlar.
Davet ve irşatta ölçü Rasulullah (s.a.v)’dir. Mürşidi kamil, kendisine biat edecek erkeklerle el ele tutarak veya sözlü bir şekilde bu intisabı gerçekleştirebilir. Kadınların biat ve intisabında ise yukarıda zikredilen biat uygulamalarından birisi ile intisap yaptırabilir.
Buna göre en sahih ve emniyetli olanı, kadınların mürşidi kamile biatlarını sözlü olarak, bir perde veya kapı arkasından yapmalarıdır.
Bununla beraber kamil mürşit, berekete vesile olsun, ciddiyeti anlaşılsın, manevî bir iletişim gerçekleşsin diye, Rasulullah (s.a.v) Efendimizin yaptığı gibi, bir ucundan kendisi, diğer ucundan da intisap ve tövbe edecek kadınların tutacağı şekilde bir bez veya sarık uzatarak tövbe ettirip intisap yaptırabilir.
Bu, özellikle tövbe yapacak kimselerin çok kalabalık veya vaktin çok dar olduğu zamanlarda olabilir.
Hindistan’da yaşamış kamil mürşitlerden Seyyid Ahmed şehid (rah.) (vef: 1246 h.) bu uygulamayı çoğu zaman tercih etmiştir.
Hazret, tövbe etmek için yanına gelenlerin sayısı çok fazla olduğundan, ortaya bir çok sarık bezi uzatıp bir ucundan kendisi diğer ucundan tövbe edecek erkek ve kadınlar tutarak biat almış, intisap yaptırmıştır. Ebu’l- Hasen en-Nedvi, Gerçek Tasavvuf, 110-111; İslam Önderleri Tarihi, VI, 930
Elbette bu biat, sünnetteki uygulamalar örnek alınarak yapılmıştır. Zamanımızda da gerektiğinde bu uygulama yapılabilir.
Bu ümmetin içinden Allahu Teala’nın özel desteğine mazhar olmuş öyle veliler çıkmıştır ki, ilâhi izin ve yardımla, milyonlarca insanın tövbe etmesine vesile olmuş olmuşlardır.
Bu durum, Allahu Teala’nın bize bir ikramıdır. Bu ikramlar, Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimizin bereketi ile olmaktadır. Hâla günümüzde Rasulullah (s.a.v) Efendimizin devam eden rahmeti ve mucizesidir.
Hem bu hadise, bu sünnete vesile edilen zatın kamil bir veli olduğunun tasdik edilmesi anlamını taşır.
Mürşidi kamil, tövbe ettirmek ve kendisine intisap yaptırma hususunda, bir erkek veya kadını kendisine vekil olarak görevlendirebilir.
Bu durumda vekilin yapacağı görev, intisabın usulünü tarif etmek ve vekili bulunduğu zata irşat işinde yardımcı olmaktır.
Nitekim daha önce de değinildiği gibi, Rasulullah (s.a.v) Hz. Ömer’i ve Hz. Ümeyme’yi biat ettirmekle görevlendirmiştir. İbn Sa’d, Tabakat,8/7; Camiu’l- Beyan, Cüz;28, s.80-81; Kurtubi, el- Cami, 18/71; Suyuti, ed-Durrü’l Mensur, 8/140
Burada şunu vurgulamakta fayda var: Vekil,asil gibi irşat etmeye ehil değildir. Bu vekalet belli bir alan ve özel bir iş içindir. Başka yetki taşımaz.
Mahremi olmayan bir kadının elini tutmak dinimize göre caiz değildir. Buna sadece bir zaruret anında müsaade edilmiştir.
Yangın, sel, savaş gibi tehlikelerden kurtarma veya tedavi etme gibi durumlarda bir yabancı kadının elini tutmaya müsaade vardır. Onun dışında hayır gibi gözüken bir iş için de olsa caiz değildir.
Rasulullah (s.a.v) Efendimiz eline aldığı bir bezi kadınlara uzatıp ucundan tutturarak kendilerinden biat almıştır. Ayrıca mübarek elini suya batırıp sonra o suyu kadınlara vermiş; kadınlar da bu suya ellerini koyarak biat etmişlerdir.
Bir mürşidi kamilin kadın talebeleri, vücuduna dokunmadan ve onunla baş başa da kalmadan, topluluk içinde cüppesinin yenini veya alt kenardan ucunu tutabilir; musâfaha etmek yerine o şekilde intisap veya ziyaret yapabilir.
Bu sadece bir cevaz noktasıdır. En doğrusu bundan da sakınmaktır. Bilinsin ki bereket ve rahmet edeptedir.
Büyük alim Eşref Ali Tânevî (rah.) (1362/1943), biat sırasında kadınlarla tokalaşmanın hükmü ile ilgili olarak şunları söylemektedir:
“Bazı bilgisiz veya dikkatsiz dervişler, kadınlarla el ele tutarak biat alıyorlar. Bu kesinlikle caiz değildir. Yabancı kadının vücuduna zaruret olmaksızın el ile dokunmak günahtır.
Hadisi şerifle bu durum yasaklanmıştır. Peygamber Efendimizden (s.a.v) daha takva sahibi ve iffetli kim olabilir?
Kadınlardan biat alma konusunda Peygamber Efendimizin bu kadar çok dikkat etmesine rağmen, hiç bir mürşidin kendisini baba veya melek gibi görerek, sorumsuz ve hayasız bir şekilde kadınlarla biat etmesi doğru olamaz.
Biat söz vermek demektir. Bunun sözlü olması yeterlidir. Son devirlerde bazı şeyhler, bağlanmayı kuvvetlendirmek ve halkın kalbini teskin için, bir bez veya kumaş parçasının bir ucunu kendisi tutup, diğer ucunu erkek müride vermeyi adet hâline getirmişlerdir. Bunun hiç bir zararı yoktur.
Ayrıca erkekler için de zaruret hâlinde veya zaruret olmadan sözlü biat yeterli olabilir. Bunun hiç bir sakıncası yoktur. Fakat elle biat yapmak, biatın en çok alışılan şeklidir. Erkekler için bu hususta hiçbir engel yoktur.
Hatta biatın el tutularak yapılması, biatın zahirî ve batınî manasını da içinde bulundurduğu için daha uygundur.” Eşref Ali, Hadislerle Tasavvuf, 33.
Araştırmamızın pek çok yerinde de belirtildiği gibi, bu işte asıl olan şekil değil hâlis iman, salih amel, takva ve ihlas ile kulluk yapabilmektir. Diğer usuller buna hizmet ederse faydalıdır.
Önemine binâen şu hadiseyi bir kez daha hatırlamakta fayda var:
Bir defasında ashab-ı kiram’dan bazıları, Rasulullah (s.a.v) abdest aldığı bir sırada, saadetli ağzındaki suyu ve tükürüğü dışarı attığı zaman, bereketlenmek için hemen koşup tükürük yere düşmeden almışlar; onu ellerine ve yüzlerine sürmüşlerdi. Efendimiz (s.a.v):
-”Niçin böyle yapıyorsunuz?” diye sorunca onlar:
-”Bereketlenmek ve sevap kazanmak için” demişlerdi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) Sahabe-i Kiram’a şöyle buyurmuştu:
- “Sizden Allah ve Rasulüne sevilmek isteyen kimse, konuştuğunda doğru söylesin, emanete hıyanetlik yapmasın ve komşusuna eziyet etmesin” buyurdu.
Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 8/271; Kurtubi el Cami; 4/61; Ali el Muttaki, Kenzu’l Ummal, 8/228; bk. Seyyid Muhammed b. Alevi, Mefahim Yecibu en-Tusahhah, 102İşte Allah ve Rasulüne sevilme yolu bu!
Bu hadise şunu ortaya koymuştur:
Mürşidine sevilmek ve ona hürmetini ispat etmek isteyenler, sadece zahirî şekil ve edeplere takılıp kalmasınlar!.. Sevgilerini Allah ve Rasulüne itaat ile göstersinler. Çünkü Allah ve Rasulü neyi severse, mürşidi kamiller de onu sever.
Değişik tarikatlarda uygulanan intisap, inâbe ve tövbe hedefi itibariyle aynıdır. Sadece uygulama şeklinde aralarında biraz fark vardır. Bu da önemsizdir. Çünkü bu iş, din tarafından şekil ve sınırları belirlenmiş bir ibadet gibi değildir.
Allah adına kamil bir mürşide biat eden mümin, Rabbine verdiği sözleri yerine getirmek için intisap eder. Bu vazifeler insana, mürşide gidip intisap edince yüklenmiş olmuyor. Onlar ilâhi emirlerdir. Ergenlik çağına gelen her mümin bu vazifelerle sorumludur.
Tövbe kulluktaki kusurunu anlamak, pişman olmak ve güzel yola dönmek demektir. İntisap, bu yolda devam edebilmek için güzel kulların halkasına girmektir. İntisap, Allah dostunun elinden tutup Allah’a gitmektir. Gaye Allah’tır. Mürşit bu yolda şahittir, rehberdir, destektir, kuvvettir.
Bir mürşide intisap eden kimse, yapmayacağım dediği bir haramı yaparsa Allahu Teala’nın emri gereği tövbe etmesi farzdır. Yaptığı iş, kul hakkına ve âmme menfaatine bir tecavüz ise, yetkililerin bu kimseye Allah’ın emrettiği cezayı uygulamaları da farzdır.
Yapılan bütün ibadet, zikir, cihad, hizmet, ve benzeri hayır amellere sevap verecek olan Allahu Teala’dır. O, hangi amele ne vaat etmiş ise onu verir. O vaadinden dönmez; yeter ki kul itaat etmiş olsun.
Şu halde mürşidi kamilin, kendi yetkisiyle talebelerine vereceği bir ceza ve mükâfat yoktur. Onun insana yapacağı en büyük iyilik, elinden tutup Allah’a tövbe edene, bu tövbede sabit kalma yollarını göstermesidir.
Bunun yolu ise Kur’an ve sünnettir.
Terbiyenin sonu güzel ahlak ile süslenmek ve Yüce Allah’ın rızasına ulaşmaktır
İmam şârânî (k.s) şöyle der:
“Kamil mürşidin tek gayesi vardır; o da şudur:
Müritlerini güzel ahlak ile süsleyip, Allah ve Rasulünün huzurunda sevilecek bir olgunluğa ulaştırmaktır.” Şarani, Levakıhu’l Envar, 14; geniş izah i.in Sühreverdi, Avarifü’l Mearif, 10. Bölüm
Dr. Dilaver Selvi
GAVSI SANİ(K.S.A)” Sayfasına Gitmek İçin Tıklayın >