diken diken
Ayrılık Şarkısı
Gidince, gülün rengi sarardı gözlerimde
Mutluluk dolu dünyam karardı gözlerimde
Gözyaşların yağmurdu, ıslatırdı içimi
O yemyeşil gözlerin bahardı gözlerimde
Yıldız gibi parladı gönlümde gülüşlerin
Duruşun güneşimdi, yanardı gözlerimde
Dudaklarım ismini hecelerdi derinden
Bakışlarım hep seni arardı gözlerimde
Gidince, gülün rengi sarardı gözlerimde
Mutluluk dolu dünyam karardı gözlerimde
Nurullah Genç
zembilcide büyüyen, dal üstünde uyuyan
gülmek sende gül olur, sen bende diken diken
elmas beşik içinde kundağını öptüğüm
sevmek tende gül olur, ten bende diken diken
inci döker gözlerin asil kirpiklerinden
umut kanda gül olur, kan bende diken diken
kezzap akıtsan bile filizlenir yüreğim
ölüm canda gül olur, can bende diken diken
maverayı bulunca kapında süvariler
kılıç kında gül olur, kın bende diken diken
kafdağından öteye gidenler bir gün döner
hasret handa gül olur, han bende diken diken
hasadı diriliştir tarlasında sevginin
buğday unda gül olur, un bende diken diken
acıların birikir, birikir de içimde
her şey bende gül olur, ben bende diken diken
Nurullah GENÇ
GÜLDESTE/ SONSUZLUK
gül zindanı yapsalar vardığım her durağı
bana bir gül delisi deseler de her akşam
seninle ışık oldum, yakın ettim ırağı
benimdir gözlerinden aldığım bu ihtişam
şimdi bütün çiçekler nakkaşımdır bu yerde
yapraklarından sızan gözyaşımdır bu yerde
turuncuydu yüreğim, benekleri kırmızı
yeşildi bir Hüma-yı Ata'nın şakağında
ateşin bir baharı taşıyan ince sızı
cemşide rakib oldu güllerin yaprağında
'hu' çekiyor içimde Mevlana bir semazen
lalede imreniyor dertli Hallac'a bazen
tutundum bir zamanlar Gencine-i Cemal'e
meğer dibacesiymiş sonsuzluk ülkesinin
gördüysem yapayalnız nerede bir ters lale
yandı titreşimleri uğuldayan sesinin
şafağında büyüyen zambak soldu aniden
tanyeri 'gül gül' diye güneş oldu yeniden
Levni'yi kollarına alır taze bir bahar
bir Tac-ı Kayser gibi sokulur sinesine
onuruna Çırağan kurduğumuz aynalar
düşer yüzyıllar boyu en karanlık ye'sine
her hassa, bir merili bahçesine vurulur
her sultanın tahtına bir prenses kurulur
bana, ne Dürr-i Yekta, ne Semen Sima gerek
senden kalan her harfin içinde binlerce bağ
bağına girmek için küçük bir ima gerek
seninle güle döner derin vadi, yüce dağ
bu sevda ılgıt ılgıt çoğaldıkça bedende
Çiçekçiler Başbuğu olurum belki ben de
dikendi, serfiraza döndü kapında ruhum
büyüdükçe çiçeğim, yapraklarım kısaldı
senden önce ardında 'ah' edip avunduğum
meğer bir malihulya, çaresiz bir masaldı
ölümsüz vuslatına erdim Bağ-ı Safa'nın
nağmeleri duyulmaz oldu Gülfer Kalfa'nın
dantelası çiğdemli yastıklar küf kokuyor
yenilgiler devrinde tarümar oldu bostan
göçenler mor kokulu hüzünler bırakıyor
servilerin dalları yine kırıldı yastan
bu gönül mevsiminden gitti uzağa giden
atmak gerek toprağa tohumları yeniden
kapında pusat koyup gül alan sipahiler
seccadesi sularda bir dervişe dönüşür
tahammülü kuşanır, el açıp Me'va diler
goncanın kirpiğinde nilüferle görüşür
bir ömür yalnızlığı alsa da kollarına
gittiği her ülkede gül düşer yollarına
gözüme gül dumanı çöktü yine bu akşam
baktığım her noktada yalnız senin güllerin
içimde gül pınarı aktı yine bu akşam
irinli dertlerime şifa oldu ellerin
Mecnun ile Leyla'nın buluştuğu yerdeyim
bu gül yolculuğunda şimdi son seferdeyim
yanakları gül oya, parmakları gül dalı
kızlar, delikanlılar baştanbaşa gül oldu
ayrılık gül tohumu, şiir güle sevdalı
şair ki, feryadından yana yana kül oldu
onun çemenzarıdır köşelerde hıçkıran
nerde bir bulut varsa, gülsuyudur fışkıran
gül sesleri geliyor; her yer dua ve niyaz
açtı gök kapısını yerde çiğ taneleri
adımları parıltı, alınları bembeyaz
dağılıyor evrene gülün mestaneleri
sen ki, en büyük GÜL'sün, en çok gülü seversin
söyle bahçıvanına, bir gül de bana versin
Ulu Tanrı adıyla aldığım her nefeste
senin için gül açar, kuş olup göğe uçar
sen ey bahar elçisi, sen ey kutlu güldeste
senin için cansızlar bile canından geçer
gölgeler şehrinde gül, kimseye kalmayacak
öteler şehrinde gül, bir daha solmayacak
Nurullah Genç
HIÇKIRIKLAR
Saatler bitmiyor yapayalnızım
Gülmek istiyorum,gülemiyorum
Sensiz olmak mıdır hep alınyazım
Bilmek istiyorum,bilemiyorum.
Esirgedin nazlı,hilal kaşını
Harap ettin çiçek kokan başını
Yüreğime akan gözüm yaşını
Silmek istiyorum,silemiyorum.
Sanki her şey efsaneydi,masaldı
Ayrılık ruhumu elimden aldı
Gözlerim yollara takılıp kaldı
Gelmek istiyorum,gelemiyorum.
Göğüs germek için acılarıma
Titreyişlerime,sancılarıma
Seni bir kez olsun avuçlarıma
Almak istiyorum,alamıyorum.
Saçılan bir köpük olmak dilinde
Boğulmak saçının ince telinde
Sır gibi sonsuza değin kalbinde
Kalmak istiyorum,kalamıyorum.
Unutuyor beni sırlı gözlerin
İçimde bir yara işliyor derin
Kulakların, dudakların, ellerin
Olmak istiyorum, olamıyorum.
Bölerek uykunu rüyalarına
O kucak dolusu hülyalarına
Gece gündüz uçup aynalarına
Konmak istiyorum, konamıyorum.
Deli gibi âşık olsa da güle
Kim acır çöllerde öten bülbüle
Bir gün alev alev yanıp da küle
Dönmek istiyorum, dönemiyorum.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaktansa
Başına karalar bağlamaktansa
Bu yüreği her gün dağlamaktansa
Ölmek istiyorum ölemiyorum.
Nurullah GENÇ
Seni Benim Kadar Sevemeyenler Seni Benim Kadar Sevebilir mi?
seni benim kadar sevecek olan
başını taşlarda çürütmelidir
yarasına dikenleri sarmalı
kalbinde dağları yürütmelidir
gözleri her sabah başka bir çeşme
her akşam krater, her gece duman
gökleri günboyu alevlenirken
boynunda bir kement olmalı zaman
yollar düğüm düğüm boğmalı onu
ızdırap sızmalı baktığı yerden
kaplan tutuşmalı, kurt inlemeli
saçından bir teli yaktığı yerden
sana benim kadar tutulmak demek
vurulmak demektir kartallar gibi
tâcını, tahtını kaybetse bile
gülümseyebilmek krallar gibi
seni benim kadar sevecek olan
ruhunu kapından kovabilir mi
seni benim kadar sevemeyenler
seni benden fazla sevebilir mi
Nurullah Genç
Siyah Gözlerine Beni De Götür
daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşuşun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum
pembe uçurtmalar yollandığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum
avareyim, asûdeyim, yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum
binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum
bütün yelkenlileri, deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tûfanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat, ayrılığın boynunu vursun
usul usul intizârı çürüten
bu hercai diken, bu çılgın arzu
sürüklüyor imkânsız muştuların
eşiğine gönül vâdilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefâsız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür