ŞEHİDİN DESTANI
Hükmü var güneşi örten yüzlerin
Yapışır soğukluk bir nasır gibi
Murat’ın alnından öpmekse seni
Güneşi koynunda sakla sır gibi
Yıldız için açıp korkma kardelen
Kan rengi gölgeni yakma kardelen
Geceler ayazlanır yaprak oynamaz
Senin dallarına kızıllık düşer
Buzun terlediğine kimse inanmaz
Bilmezler içinde bir garip pişer
Baharı yazlara ekle kardelen
Beni zemheride bekle kardelen
Bağların üstünde çığ gibi geçti
Gördüğün bahçıvan hissizliğini
Bülbülün dilini doğradın geçtin
Seyrettim güllenin sessizliğini
Sen olsa feryadım dinmez kardelen
Bunu yaşamayan bilmez kardelen
Kıskanır kökünü bir gün sökerler
Muhabbetten öte bir hasret kalır
Güneşin üstüne toprak dökerler
Kan süzer kâinat ruhlar ıslanır
Yüreğin dalında kaldı kardelen
İçimi bir korku aldı kardelen
Ben Anadoluyum sen toprak yüzlüm
Erenler kokuna aşına senin
Bir gün ayırmaya gelirse ölüm
Kendimi bağlarım naşına seni
Ayrılıktır ölüm asıl kardelen
Ben nasıl yaşarım nasıl kardelen
Sen olsa feryadım dinmez kardelen
Bunu yaşamayan bilmez kardelen
Bilmez kardelen
Bilmez kardelen
ARİF NAZIM
Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri
Kalktı göç eyledi Avşar elleri,
Ağır ağır giden eller bizimdir.
Arap atlar yakın eder ırağı,
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.
Belimizde kılıcımız Kirmani,
Taşı deler mızrağımın temreni.
Hakkımızda devlet etmiş fermanı,
Ferman padişahın,dağlar bizimdir.
Dadaloğlu'm birgün kavga kurulur,
Öter tüfek davlumbazlar vurulur.
Nice koç yiğitler yere serilir,
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.
DADALOĞLU
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük-küçük kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! ..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan ;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!
NECİP FAZIL KISAKÜREK
ÇİLE
ANADOLU DOLUYUM
Ben çöller fırtınası
Ben anaların yası
Ben tarihlerin yoluyum
Vurulmuş saldırmışım
Düşeni kaldırmışım
Gariplerin sağ koluyum
Türkü söyler dillerim
Nasırlıdır ellerim
Ben söğütlerin dalıyım
Ben gönüller bekçisi
Dertlerin emekçisi
Ben Anadolu doluyum
Ben dünlerin yarını
Köroğlu'nun torunu
Ben Çamlıbel, ben Bolu'yum
Yüreğim Çatalca'dır
Bakışım kartalcadır
Ufuklara sevdalıyım
Türkü söyler dillerim
Nasırlıdır ellerim
Ben söğütlerin dalıyım
Ben gönüller bekçisi
Dertlerin emekçisi
Ben Anadolu doluyum
Uğur Işılak
DESTAN
İstiklal harbinde biz bu vatanı
Başı başa vere vere kurtardık
İnanmazsan git konuştur atanı
Kara günler göre göre kurtardık
Unuttun mu emeğini atanın
Deden yok mu senin şehit yatanın
Bütün çevresinde nurlu vatanın
Cesetten ağ öre öre kurtardık
Türk kadını koştu kazma kürekle
Mermi çekti kucağında bebekle
Kara barut ile dolma tüfekle
Topa karşı dura dura kurtardık
Devletlerle açılmıştı aramız
Dövüşmekten başka yoktu çaremiz
İlaçsız doktorsuz kendi yaramız
Gömlek yırtıp sara sara kurtardık
Pes etmedik devletlerin birine
Nöbet tuttuk subayından erine
Top, tüfek, süngü, mermi yerine
Sopa ile vura vura kurtardık
Sırrımızı yad ellere açmadık
Candan geçtik yurdumuzdan geçmedik
Kurşundan süngüden dönüp kaçmadık
Göksümüzü gere gere kurtardık
Mehmetçik süngüyü taktı sılada
Kaldı düşmanların başı belada
Sakarya, İnönü, Çanakkale’de
Nice çember yara yara kurtardık
Büyük bir kumandan var idi başta
Küçük büyük asker idik her yaşta
Kars’ta, Erzurum’da, Sarıkamış’ta
Yüz bin şehit vere vere kurtardık
Çok şükürler olsun kalmadık yasta
Düşmanlar sanmıştı Türkleri hasta
Ankara, Erzurum koca Sivas’ta
İstişare kura kura kurtardık
Bak ne dersler verdik Türk’e çatana
Ne olaylar yaptık çalım satana
Maraş, Gaziantep, Mersin, Adana
Kanımızı sere sere kurtardık
Sorarsan Türklerin aslı nereli
Fatih, Yavuz, Alparslanlar sıralı
Hedefimiz Akdeniz’dir ileri
Domuzları süre süre kurtardık
Habip KARAASLAN