3 Mayıs 1481 Fatih Sultan Mehmed Han’ın vefat yıl dönümü ve İkinci Bâyezid Han’ın da tahta çıkış tarihidir. Bu vesile ile bir nebze olsun Osmanlının insanlığa hizmetinden bahsetmeye çalışacağız efendim...
Tarihin her devrinde; çeşitli ırklara mensup, değişik dil konuşan, başka başka âdet ve geleneklere bağlı olan milyonlarca insanın, aralarındaki farkları bırakarak, bir inanç veya fikir etrafında toplanıp, bir imparatorluk kurması, sadece bir millete nasip olmuştur. İşte bu millet Osmanlılardır...
Öyle ki, Osmanlı’da; hiç bozulmamış, değiştirilmemiş biricik din olan İslâmın güzel ahlâkı ile bezenmiş, birbirlerini seven, yardımlaşan, çeşitli ırklardan insan toplulukları, birleşmişlerdir.
Bu eşsiz birleşmeyi sağlayan, Osmanlı Türklerini Sakarya kenarından Viyana kapılarına götüren; görünüşte, birçok önemli unsur vardır. Ancak, bu devleti altı asır ayakta tutan yegâne unsur, Allahü teâlânın emrettiği çalışkanlık, adâlet, iyilik, saygı gibi dînî esâslardı...
ESHÂB-I KİRÂMDAN SONRA...
Ecdâdımız, bütün dünyaya İslâmiyeti duyurdular. İlme, insanlık âlemine büyük hizmetleri oldu. Hani, durgun bir göle bir taş attığımızda, önce bir daire, sonra halka halka genişleyerek yayılan daireler meydana gelir ya. İşte bu dairelerin merkezi İslâmiyet, bunun etrafındakiler de dîne hizmet oranını temsil eden daireler kabul edersek; buradaki ilk daire, yanî merkeze en yakın daire, Eshâb-ı kirâmdır. Bunların hizmetleri elbette ki hiçbir şeyle mukâyese edilemez. Onlar müstesnâ insanlardır... Bundan sonraki daire ise, ecdâdımız Osmanlılara nasîb oldu. Eshâb-ı kirâm ile Osmanlılar arasında, Emevîler, Abbâsîler gibi birçok İslâm devleti olmasına rağmen, dîne hizmette ikincilik, sadece Osmanlı’ya nasîb olmuştur. Bunu kimse inkâr edemez...
İlme ve insanlık âlemine büyük hizmetleri dokunan Sultan Osman’ın çocuklarının en yükseklerinden birisi şüphesiz ki Fâtih Sultan Mehmed Han’dır. Hadis-i şerifle müjdelenen fetih ona nasip olmuştur. Bu İstanbul’un fâtihi ve çağ açıp çağ kapayan büyük Sultan, Osmanlı pâdişâhlarının yedincisi, İkinci Murad Han’ın oğludur. 1451’de babasının vefâtı üzerine Osmanlı tahtına oturduğunda 19 yaşındaydı. 49 yıllık ömrüne öyle zaferler sığdırdı ki, dünya tarihçilerini hayrete düşürdü...
Bu vesileyle, Koca Fatih’in ve bütün Osmanlı Sultanlarının ruhuna Fatiha... Ruhları şâd olsun...
Yâkub Paşa’nın ihaneti!..
1481 senesi ilkbaharında Fâtih Sultan Mehmed Han, 300.000 kişilik bir orduyla sefere çıktı. 27 Nisan 1481 Cumâ günü kapıkulu askerleriyle Üsküdar’a geçti. Pâdişah Üsküdar’a geçtiğinde hasta olduğu için birkaç gün dinlendi. Daha sonra araba ile hareket etti. Gebze yakınlarındaki Tekir Çayırı veya Hünkâr Çayırına geldiği zaman hastalığı iyice arttı. Bunun üzerine hekimler tarafından konsültasyon yapılarak verilen ilâcın dozu arttırıldı. Fâtih’in özel doktoru, Yâkub Paşa isminde bir Yahûdî dönmesiydi. Venedikliler, Padişahı zehirlemesi karşılığında kendisine büyük bir servet vâdetmişler ve o da bu işi gerçekleştirmişti...
Koca Sultan zehirlendiğini anladığı zaman iş işten geçmişti. Birdenbire müthiş sancılar başladı ve 3 Mayıs 1481 Perşembe günü 49 yaşında vefât etti... Padişahın ölümü bir müddet halktan ve askerden saklandı. Duyulunca da, Sultan’ın bir zehirlenme olayına mâruz kaldığı anlaşıldı ve Yâkub Paşa, asker tarafından linç edildi...
Fatih’in ölüm haberi, İstanbul sefaretinden gönderilen bir mektupla Venedik’e şu başlıkla duyuruldu: “La Grande Aquile e Morta” Yani “Büyük Kartal Öldü” Papa, kiliselere gönderdiği bir talimatla “şükür ayini” yapılmasını ve çanların üç gün üç gece çalınmasını istedi... Kaynak