-İncil Tevrat
-İnsaf Yıldırım
-Hayati Kopya
-Muhlis Dünyagülmez
-Satılmış Dönekoğlu
-Dişhekimi Oya Bilir
-Gülhanım Ellergezer
-Oktay Dolmasever
-Edenbulur Yılmaz
-Sakin Zeytin
-Kibar Deli
-Abdülhalim Pırasa
-Demir Gümüş
-Demir Çelik
-Sakine Sakin
-Yıldırım Şimşek
İnşallah
Hoca evde karısıyla beraber oturmuş ertesi günün planını yapıyordu. Karısına dedi ki:
- “Eğer yarın hava güzel olursa ormana ağaca giderim, iyi olmazsa hamama.” Karısı Hoca’yı uyarmış:
- “İnşallah de Hocam.” Hoca:
- “Hanım ne var bunda yarın hava ya iyi olur ya kötü ne var bunda.” Ertesi gün olur ve sabah namazından sonra bulutsuz ve güneşli havaya gören Hoca keyifle ormanın yolunu tutar. Köyden epeyce uzaklaşmıştır ki askeri bir birlikle karşılaşır. Askerler Hoca’dan komşu kasabanın yolunu tarif etmesini isterler fakat askerlerle uğraşmak istemeyen Hoca bilmiyorum deyince komutan Nasreddin Hoca’ya:
- “Kavuğundan utan bir de yalan söylüyorsun! Çabuk düş önümüze ve en kısa yoldan bizi Sivrihisar’a götür!” diye hep kızar hem de yolda rehberlik etmesini emreder. Hoca askerlerle birlikte onca yolu teper ve Sivrihisar’a ulaşıp serbest kalınca tekrar evinin yoluna koyulur. Bu sırada nereden geldiği belirsiz kara bulutlar güneş batmadan her yeri karartırlar. Bir şimşek ardına bir gümbürtü, rüzgâr fırtına derken bardaktan boşanırcasına yağmur başlar. Ancak gece yarısından sonra eve varabilen Hoca ayaklarına karasular inmiş, yarı ölü vaziyette kapının eşiğine yığılır. Kapının tokmağına güçlükle dokunur. Karısı içerden “kim o ?” diye seslenince, Hoca binbir güçlükle:
- “İnşallah benim karıcığım.” diyebildi.
Halep Oradaysa Arşın Burada
Açıklama: a) Yalan söyleyerek kendinde bulunamayan özellikleri insanlara varmış gibi anlatılmasının yanlışlığı ve hakikatin ortaya çıkınca ne kadar mahcup olunacağı b) Palavracı insanlara itibar edilmemesi. Not: Halep, Osmanlı devleti döneminde orta doğu şehirlerindendir. Arşın, günümüzde kullandığımız metre gibi uzunluk ölçme birimidir.
Palavracının biri başına topladığı üç beş cahile karşı övünüp duruyormuş:
- “İşte ben güçlü ve maharetli bir adamım. Halep’te bulunduğum sıralarda altmış arşın uzağa atlamış bir kimseyim!..” Nasreddin Hocada bu sırada oradan geçiyormuş. Palavracının yanına yaklaşıp :
- “Yaa demek sen altmış arşın atlarsın. Haydi atla da görelim.” Adam hık mık etmiş.
- “Ama ben Halep’te atladım.” demiş. Hoca kızmış :
- “Canım Halep oradaysa arşın burada.”
Hırsızın Bunda Hiç Suçu Yok mu?
Açıklama: a) Tedbirli olunmadığı takdirde kötüniyetlilerin hedefi olunabileceği. b) Gerçek dostluğun kötü zamanlarda maddi manevi desteklemeyi gerektirdiği.
Günün birinde hırsızın biri Nasreddin Hoca’nın evine girmiş ve ne bulduysa hepsini yanına almış gitmiş. Hoca’nın arkadaşları evi yalnız bıraktığı ve kapıyı sıkı kapamadığı için ona katıla katıla gülmüşler. Nasreddin Hoca buna daha fazla dayanamamış ve:
- “Pekâla, pekâla! Ben suçluyum ama hırsıza ne oluyor? Onun bunda hiç suçu yok mu?”
Baklava
Açıklama: a) Başkalarının malına göz dikmemek gerektiği. b) Fırsatçı kimselere karşı malını koruması gerektiği
Hoca akşamleyin eve doğru yürürken, baklava seven bir köylüyle karşılaşır.
- “Hocam, biraz önce bir adam büyük bir tepsi baklava götürüyordu…”
- “Bana ne!”
- “Fakat adam tepsiyi sizin eve götürüyordu.”
- “O zaman sana ne!”
Üzerine
Açıklama: a) Birliktelik yalnız olmaktan iyidir. b) Birlikten güzellik ve güç doğar. c) Görev ve sorumluluk paylaşımının önemli ve faydası. d) Güzel birliktelikten ayrılmanın zararı
Hoca, arkadaşlarıyla şirin bir köye gezmeğe gitmiş. Akşama kadar yiyip içerek eğlenmişler. Burasını pek beğenen arkadaşları, her biri bir yemeği üzerine almak şartıyla birkaç gün daha kalmağa karar vermişler. Kafileden birisi:
- “Böreği benim üzerime!” demiş. Ötekisi:
- “Eti benim üzerime!”
- “Meyvesi benim üzerime!” demiş. Herkes üzerine bir yemek alırken Nasreddin Hoca:
- “Arkadaşlar, bu ziyafetler aylarca bile sürse buradan ve aranızdan ayrılırsam Allah’ın lâneti de benim üzerime!…”
Suyunun Suyu
Açıklama: a) İyilik yapılırken nelere dikkat edilmesi gerektiği. b) Yapılan iyiliğin iyilik olarak kalabilmesi için sonraki davranışlarında tamamlayıcı ve ölçülü olması. c) Misafirlikte ölçülü olunması.
Günün birinde komşu köyden Ahmet adında biri elinde hediye bir tavukla çıkagelir ve o akşam Hocanın evinde misafir olur. Bir hafta sonra Ahmet’in arkadaşı olduğunu söyleyen bir başka kişi yine gelir ve Hoca onu da evinde bir gece en güzel şekilde ağırlar. Bir zaman sonra Ahmet’in arkadaşının arkadaşı olduğunu söyleyen biri daha gelir, Hoca onu da sofraya oturtur ve önüne bir kâse sıcak su koyar. Bu işe şaşan adama Hoca tebessümle:
- “Bu Ahmet’in tavuğunun suyunun suyu” der.
Marifet
Açıklama: a) İnsan çok şey bilebilir ama her şeyi bilemeyebilir. b) Bilmediği şeyi bilen birine sorarak öğrenmenin önemi. c) Bilgi sahibi insanlara saygı gösterilmesi. d) Bilginin onda dokuzunun edeb olduğu. Not: Kavuk, özel kumaşlardan yapılan biçim ve boyutuna göre sosyal statüyü gösteren bir giyecektir.
Bir adam, elinde çok karışık elyazması Farsça yazılmış bir mektup
- “Hocam, şu mektubu bana bir okusana.”der. Hoca bakmış elyazısı çok karışık evirmiş çevirmiş okuyamamış adama geri vermiş. Adam şaşırıp, Hocanın okuması yok zannederek:
- “Ayıp Hoca, ayıp! Benden utanmıyorsan başındaki koca kavuğundan utan!.” demiş. Bunun üzerine Hoca kavuğu çıkarıp adamın kafasına geçirerek:
- “Mademki iş kavuktadır: Haydi giy de şunu, kendin oku bakalım mektubunu.”
Güneş mi Yoksa Ay mı?
Açıklama: a) Her şeyin kendine göre bir önemi vardır. c) Değerlendirme yaparken etraflıca bilgi sahibi olmak gerekir. Güneşin ışığı kendindendir ama ay güneşten gelen ışığı yansıtarak güneşin dünyanın diğer tarafını aydınlattığı anda karanlık kalan tarafa en azından insanlara yollarını bulabilecek kadar ışık yansıtır.
Günün birinde öğretmen sınıfta Nasreddin’e sormuş:
- “Anlat bana bakalım, güneş mi yoksa ay mı bizim için daha önemlidir?” Nasreddin cevabı:
- “Tabii ki ay, zira güneş gündüz parlar. Fakat ay buna karşılık gece parıldar ve bize yolumuzu gösterir”.
Düşünür
Açıklama: a) Konuşmanın ölçüsü. b) Düşünmenin konuşmadan daha önemli olduğu. c) Düşünülerek yapılan konuşmanın faydası. Not: Akçe, eskiden kullanılan bir para birimidir.
Tavuğu 5, papağanı 50 akçeye satan adama Hoca sorar.”
- “Hemşerim bu nasıl kuş 50 Akçe istersin?”
- “Hocam bu kuşa papağan derler ve ve insan gibi konuşur.” Bunu duyan Hoca hemen eve koşar, kümesten hindisini kaptığı gibi pazara döner ve başlar bağırmaya.
- “Bu gördüğünüz kuş sadece 100 Akçeye, gel, gelll!” Herkesten çok papağan satan şaşar bu işe ve Hoca’ya sorar:
- “Hocam 100 Akçe çok değil mi bir hindi için?” Hoca:
- “Sen 50 ye satıyorsun ama”
- “Dedim ya hocam benim kuş konuşur ama”
- “Öyleyse, benimki de düşünür!”
Büyük Farklılık
Açıklama: a) Gerçek erdem bildiğini zorluklara katlanarak insanlık yararına kullanmaktır. Vaaz: Bilgili kişilerin iyiliklerin yapılması ve kötülüklerden uzak durulması için nasihatte bulunması
Hoca, namaz kıldırıp vaaz vermek için üç günlük uzaklıktaki bir köye gitmiş, bir ağanın evine konuk olmuş. Ağa, Hoca’ya bir şey okutmuş, sonra aynı şeyi kendisi okumuş. Hoca’ya bir satır yazı yazdırmış, altına aynı yazıyı kendi de yazmış. Sonra demiş ki:
- “Gördün ya, sen okudun, ben de okudum. Sen yazdın, ben de yazdım. Sana ne hacet, aramızda ne fark var?” Hoca:
- “Dur demiş, aramızda büyük bir fark var: ben üç günlük yolu, yarı aç ve yaya geldim, sense burada rahat huzur içinde yan gelip yatıyorsun.
Para İlişkisi
Açıklama: Paranın hayattaki yerini anlatır.
Cimrinin biri, Hoca’ya, “ Hocam demek parayı sen de seviyorsun, fakat neden?” Hoca hemen cevap verir:
- “Adamı, senin gibilere muhtaç etmez de ondan.